31 Aralık 2015 Perşembe

BİR ULUSUN "SİYASİ" İNTİHARI: YENİ ANAYASA TUZAĞI



Dilimiz döndüğünce danışıklı dövüşü anlatmaya çalıştık. Ortada bir kavga olduğunda ya da olacak olduğunda bunun asla siyasi olmayacağını, meselenin menfaat çatışması olduğunu söyledik. Çünkü ideolojiler değil, menfaatler çakışırdı her zaman.


Ki farklı farklı yerlere serpiştirilen bu kuklalar, Atatürk ve Kemalist Devrim karşıtlığı söz konusu olduğunda hep tamamlayıcısıydı birbirlerinin.

Karşımızdaki -doğal müttefiklikten beslenen- "gerici - karşıdevrimci" bir cephenin ifşası anlamına gelmekteydi dediklerimiz.

31 Aralık 2015 tarihli Cumhuriyet ve Sabah gazetelerinin manşetlerini görünce aklıma Av Murat Fatih Ülkü​ abimin iletisi geldi:

""Türk" dedi, "Cumhuriyet" dedi; yoksullukla, eğitimsizlikle savaştı. Bir gelecek hayali vardı.

Siz, gök kubbe yıkılsa bir araya gelemeyecekler, hep birlikte "Türk"e düşmansınız, "Cumhuriyet"e düşmansınız. Ne yoksullukla, ne eğitimsizlikle derdiniz var. Kininiz dışında, en ufak bir gelecek hayaliniz yok."

***

Adama sormazlar mı, biriniz mağduru oynayarak, biriniz de o kültür sayesinde var olarak 12 Eylül'ün ekmeğini yemediniz mi?

Sonra aynı yerde adam bulursa insan, yine sormaz mı;

İyi de "biladerler", siz zaten anayasada bir çok şeyi değiştirdiniz. Hatta hala değiştirebiliyorsunuz meclis kanalıyla. (Bunlara, partileri genel başkan çiftliğine dönüştüren siyasi partiler kanunu ve seçim barajını indirmeyi sağlayacak kanunlar da dahil.)

Üstelik ilk 4 madde de 24 anayasasında olan, 61 anayasasında olan içerik var. Yani bahsettiğiniz baskı, zulüm, faşizm yok. En azından 12 Eylül'e has bir durum yok.

O zaman değiştirmek istediğiniz esas mesele ne?

Hem de "12 Eylül ile hesaplaşıyoruz", "Darbe anayasasına karşıyız" söylemlerini paravan yapmak suretiyle?


Derdiniz ne?

Ve asıl hesabınız, hesaplaşmanız kiminle?
***

Yugoslavya'nın parçalanmaya uygun olma sebebi, ülke insanlarının etnik kimliklerinin öne çıkartılması, çağdışı kimlik siyasetine anayasal unsurlarla zemin yaratılmasıydı. (Tabi ki bunu Almanya'sından Amerika'sına herkes kullandı, kaşıdı. Belki bu da bir yerlerden tanıdık gelir.)

Ülke anayasası, ortaklıklardan ziyade farklılıkları resmiyete dökmeyi tercih etmişti. Bu da parçalanmayı ve kimlik çatışmasını beraberinde getirdi.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti bir ulus-devletti. Üniter yapıya sahipti. Etnik ve mezhepleri asla inkar etmiyor, sadece bu kültürel kimliklerin siyasi kimliğe dönüşmesinin sakıncalarını görüyor, ulus yaratma bilinciyle ayakta duruyor, güncelliğini koruyordu. (Bu durum en çok da ulus devletleri kendi önünde engel gören küresel güçlerin işine gelmiyordu.)

Bu süreçte demokrasiyi ikinci plana atan SSCB yıkıldı, farklılıkları öne çıkaran Yugoslavya parçalandı. İran'da Laik olmayan Şah rejimi yıkıldı.

İşte bu sebeple önce anayasadan Türk kavramı çıkarılmalı, Türklük etnisiteye indirgenmeli, sonra etnik kotalar devreye girmeli, ülke yurttaşları yurttaş olmaktan, insan olmaktan önce "etnik kimlik" olmalı.  Bu şekilde hem Ulus devlet yok edilmeli, etnisite-mezhep vurguları ile Laiklik tasfiye edilmeli.

Yugoslavyalılaştırma süreci tamamlanınca da, zaten değişecek anayasada 3. madde devre dışı bırakılıp, "yerel yönetimlere özerklik" maskesi ile federal yapılanmaya yol alınmalı. Belli bir süre böyle takılıp, sonra da "işte birlikte yaşanmıyor, o zaman ayrılmalı, biz de böyle istemezdik ama başka yol kalmadı" kalıbına sığınmalı, etnisiteler cehennemi yaratarak Ortadoğululaştırma sürecinin lokomotifi kendileri değilmiş gibi.

İşte bu model silahın Türkiye'ye doğrultulmuş olanının adı Türkiyelileştirme. Silaha takılan susturucunun adı da "Yeni Anayasa". Mermileri de "Yerel Yönetimlere Özerklik", "Demokrasi", "Barış", "Herkese Özgürlük", "İnsan Hakları", "12 Eylül Darbe Anayasası ile Hesaplaşma", "Askeri Vesayeti bitirme".


(Yerel yönetimlere özerlik demişken, yerel yönetimlere özerklik vereceğiz vurgusunu kendi olağanüstü kurultayında seçim vaadi olarak defalarca vurgulayan lider kimdi?)

***

2015 bitiyormuş, biter.

Ama bu ülkede ne hain ne de ihanet biter.

Bilinçaltı savaşlarına karşı herkes çok dikkatli olmak zorunda. Özellikle de vatansızlığın ne demek olduğunu yaşayarak ya da yaşamadan da etrafına bakıp görebilenler.

İyi yıllar, bu şartlarda nasıl olacaksa.

Daha doğrusu, biz değişmeden, biz taşın altına elimizi koymadan iyi bir şeyler nasıl kendiliğinden gerçekleşecekse.

Ki bu mücadele yapılamayacak, kazanılamayacak mücadele değil. Fakat çok kısa sürede hallolacak mesele de değil.

Bir yandan da Nazım'ın dediği gibi, bu şekilde,

"on yıl, onbeş yıl
daha da fazlası hattâ
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir."


ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR 
31 Aralık 2015  

(Başlık, Cengiz Özakıncı'nın "Türkiye'nin Siyasi İntiharı: Yeni Osmanlı Tuzağı" kitabının adından esinlenilmiştir.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder