15 Haziran 2015 Pazartesi

DOĞRU SORUYU SORMAK ÜZERİNDEN SORULARA ARACI OLMAK - Ahmet Taner KIŞLALI / Çağdaş BAYRAKTAR


Kemal Kılıçdaroğlu Koalisyon için ilkelerini açıklamış.

Tabii ki Atatürk ilkelerini sıralamamış.

Örtülü ödeneği Cumhurbaşkanı'nın da kullanmasını "çiftbaşlılık" olarak görmüş, "devlette çift başlılık olmaz" demiş, ama tabii ki ülkenin doğusundan devletin çekilmesini, devlet içinde devlet yapılanmasını, terörün siyasi bir alan bulmasının yarattığı çift başlılığa değinmemiş.
Yeni Anayasa demiş, ama anayasadaki olmazsa olmazları belirtememiş.
Belki de "olursa olmazları" daha belirgin ve netmiş, dile getirememiş.

Etnik ve mezhepsel yaklaşımların ülkeyi Ortadoğulaştırmasına da ses etmemiş.

Ve tabii ki verdiği sözleri hatırlayıp da %35'in, hatta bir önceki oy oranının bile altında kalması ile ilgili bir karar vermemiş.

Fakat tebrik ediyorum, itiraf mayetinde bir söz söylemiş:
"Çok hızlı değiştik, çok hızlı dönüştük, çok hızlı belli mesafeleri kat ettik"

Bunu duyunca aklıma yine Ahmet Taner Kışlalı hocamız ve O'nun 16 Mayıs 1999 tarihli "CHP'deki adaylara iki soru" başlıklı yazısı geldi:

CHP'DEKİ ADAYLARA İKİ SORU

Bazı şeyleri bıktırıncaya kadar yinelemenin anlamı yok.
CHP'nin niçin bu duruma düştüğü belli!
Bir..
CHP değişmedi, başkalaştı...
CHP olmaktan çıktı...
Kimliğini yitirdi.
İki..
Hizipçilik yapıyı bozdu...
Emekçi ve aydın kesimlerle bağlantı koptu...
Sivil toplum örgütlerinden soyutlandı.
Üç..
Kötü yönetildi...
Büyük yanlışlar yapıldı...
Yönetim toplumda güvenilirliğini yitirdi.

***

CHP'de genel başkanlığa aday olanlara bakıyorum. Çoğu ağzında eveleyip geveliyor. Kim ki "CHP Kemalizmden uzaklaşmadı" diyorsa, ya kendini aldatıyor ya da toplumu aptal yerine koyuyor demektir!

CHP'yi kurtarmanın yolu, yukarıdaki süreci tersine çevirmekten geçiyor.

Önce.. Kendi içinde tutarlı, yıpranmamış bir yönetim. Ve ortak aklın sözcülüğünü yapacak, içtenlikli, güven veren bir genel başkan.

Sonra...
Kemalizmde birleşen tüm meslek ve sivil toplum örgütlerini de kucaklayacak yeni bir örgüt yapısı.

Ve elbette ki en önemlisi yitirilen kimliğin yeniden kazanılması!

Ama ilk iki koşul yerine gelince, üçüncüsü zaten kendiliğinden gerçekleşmiş olmayacak mıdır?

***
Yeniden anımsatılması gereken tarihsel bir olay var.

Sayın Erdal İnönü genel başkanlıktan ayrıldığında, yerini almak isteyenlere Cumhuriyet gazetesi bir soru sormuştu:

"Kemalizm ile sosyal demokrasi arasında nasıl bir bağlantı kuruyorsunuz?"

Birisi çıktı, "1923'ü yapanlar, 1823'e baktı mı ki, biz şimdi 1923'e bakalım" dedi. Şimdi gene adaylar arasında olan bir diğeri şöyle buyurdu:

"- Geçmişe bakarak gelecek kurulmaz!"

Bu sözler hem genel cehaleti, hem de Kemalizmi anlamamış olmayı yansıtıyor.

Geçmiş bilinmeden gelecek "doğru" kurulamaz, bu bir...
Koşullar değişirken değişmemek Kemalizme ters düşer, bu da iki...

1970'lerin CHP'si "sürekli devrimcilik" özüne uygun olarak değiştiği için büyümüştü. 1990'ların CHP'si ise, değişiyorum yanılgısıyla özünden uzaklaştığı, başkalaştığı için küçüldü!

O başkalaşma, etnik ve mezhepsel kimlikler "Kemalist kimliği" gerilere itme eğilimine girdiği gün başlamıştı. "Altıok'un üçünü dördünü atalım, partinin adını ve amblemini değiştirelim" tartışmaları ile sürdü. Tanınmış ikinci cumhuriyetçileri köşe başlarına getiren bakanlarla perçinlendi.

Ve kurultaya gökten zembille inen, Blair'ci Genel Başkan ile noktalandı...

Özel TV'lerde, ünlü Atatürk düşmanlarının karşısında, Altıok'tan neredeyse utanır olanları seçmen unuttu mu sanıyorsunuz?!

***

Kimse kimseyi aldatmaya kalkışmasın!

CHP tarihsel kimliğine yeniden kavuşursa, yeniden büyür. Yenilgiye yanlış tanı koyup, abur cuburla durumu kurtarmaya çalışırsa, umutları tümden tüketir. Ve giderek DSP'ye yem olur.

Sağlıklı bir yapıda ve Altıok'lu bayrak altında yapılacak bir birleşme Türk siyasal yaşamına güç katar. Ama CHP'nin adım adım erimesinin DSP'ye katacağı güç, demokrasimize vereceği zararı karşılamaz!

Kurultay delegeleri CHP'nin yeni genel başkanını seçerken adaylara iki soru sormalılar:

- Açıktan, eveleyip gevelemeden "Ben Kemalistim" diyebiliyor musunuz? "Geçmişimde bu kimliğime gölge düşürecek hiçbir yanım olmadı" diyebiliyor musunuz?

Eğer kendilerine birazcık olsun saygıları varsa ve eğer gerçekten de CHP'yi seviyorlarsa... Bu iki soruya da gönül huzuru ile "Evet" diyemeyenlerin sahneden çekilmeleri gerekir.
Delegelerin tepkisini bile beklemeden!

Ahmet Taner Kışlalı - Cumhuriyet / 16 Mayıs 1999

***
Yine "VE SONRASI"

Yıl 2015.

Ahmet Taner Kışlalı gibi hocalarımızın yasını tutup da yılda bir gün anmak yerine anlamaya çalışmak, "Keşke şimdi yaşasa" demek yerine "Acaba yaşasa ne düşünürdü?" sorusuna O'nun bakış açısından yanıt aramaya çalışmak, 'O'nu ölümsüz kılmanın öncelikli yolu olmalı. Elbette ki "kesin böyle düşünürdü" iddiasında bulunamayız. Fakat bir yerden doğru soruyu sorup da yanıtı aramaya başla(t)mak, er ya da geç doğruyu bulmakla sonuçlanacaktır.

Bu yaklaşımla yazının içeriğine dönecek olursak:

Kurultay sürecine henüz var, o yüzden sorulması gereken iki sorunun hakkı saklı kalabilir.

Sosyal Demokrasi ile Kemalizm'in farklılıkları, en azından günümüz Kemalistleri ile Sosyal Demokratlarının farkı alenen ortada.

Kapsamlı araştıranlar da Sosyal Demokrasi modelinin Atatürk döneminde de var olup, tercih edilen olmadığını görür.

Bu çok kapsamlı bir yazı istediği için bu tartışmaya ileride tekrar dönmek üzere virgül koyup sormaya devam edelim:

"Bir..
CHP değişmedi, başkalaştı...
CHP olmaktan çıktı...
Kimliğini yitirdi.
İki..
Hizipçilik yapıyı bozdu...
Emekçi ve aydın kesimlerle bağlantı koptu...
Sivil toplum örgütlerinden soyutlandı.
Üç..
Kötü yönetildi...
Büyük yanlışlar yapıldı...
Yönetim toplumda güvenilirliğini yitirdi."

2015 CHP'si için durum farklı diyebilir mi aklıyla hareket eden tek bir kişi?

Yazıda bahsedilen DSP yerine bugünün "çift kutuplu" Türkiye'sinde AKP'yi konumlayabiliriz.

Aynı "genel cehalet" ve "Kemalizmi anlamama" durumu, "anlayıp da işine gelmeme" durumunda olan kişilerin de katılımıyla söz hakkına sahip CHP'de.

Peki o dönem DSP'sinin sonunu hazırlayan kimdi?

Ecevit, ölmeden önce kim için "En büyük pişmanlığım?" demişti?

Peki şimdi Kılıçdaroğlu aynı kişiden medet umuyor mu ummuyor mu?

Aynı kişiyi -iktidara gelmesi bile muallaktayken- vekil olmadan bakan yapmanın fırsatını kollamıyor mu?

Kemalist kimliğin geri plana atıldığı yerde herkes bireyden ziyade "alt kimlik" olarak söz sahibi olmaya çalışıyor.

Bunu yapan Yugoslavya'nın sonundan doğru sonuç çıkarmak bu kadar mı zor?

***

Şimdinin medyasında öyle bir algı operasyonu var ki, artık birileri "Altıok"un oklarını tartışmaya açmadan komple içini boşaltıyor.

İşgal ve başkalaşıma "siper" edilerek yok ediliyor CHP'de Kemalizm.

Özellikle CHP seçmenlerinde Atatürk zaafiyetinin yarattığı duygusallık, tam da "uygun damar" oluyor.

"CHP Kemalizmden uzaklaştı mı?" sorusunu sormaya bile gerek yok. Çünkü şimdilerde CHP' Genel Merkezine ancak "Düşünsel hayatlarında Kemalizmin sonunu getiren kişiler" seçilebiliyor.

***

"Açıktan, eveleyip gevelemeden "Ben Kemalistim" diyebiliyor musunuz?
"Geçmişimde bu kimliğime gölge düşürecek hiçbir yanım olmadı" diyebiliyor musunuz?"

İlk soruyla doğrudan müdahale yaparken Kışlalı hocamız, ikinci sorusu ile de günümüzün "Kemalist takiyeciler"ini ve meclis dışı kalınca Kemalizmi keşfedenleri teşhis ediyor.

1990 süreci ile CHP'nin seçtiği yol ile ödediği bedel ortada.

O dönem verdiği hayat öpücüğü ile "meclise" girmesine destek verdiklerinin nasıl oyuncağı konumuna düştüğü de ortada.

Bir yolun denenip de başarılı olmaması, bir yerde başarıyı arayanlar için "yapılmaması gereken"i gösterirken, bir yeri başarısız bırakmak isteyenler için de "çözüm" yoludur.

O yüzden tüm bunların ışığında yeniden anımsamalı Kılıçdaroğlu'nun sözlerini:

"Çok hızlı değiştik, çok hızlı dönüştük, çok hızlı belli mesafeleri kat ettik; açık ve net söylüyorum, çözümün adresi Cumhuriyet Halk Partisi'dir."

Çağdaş BAYRAKTAR
15 Haziran 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder